Bankacılık banknotun icadıyla başladı. Banknot nasıl icad edildi kısaca anlatayım. Coğrafi keşifler boyu yeni kıtalardan Avrupa'ya denizciler sürekli değerli maden taşıdılar. Cepte taşınmaz evde saklanmaz, haliyle bu işi yapan sarraflara teslim ettiler ve karşılığında belge aldılar. İşte bu belgeler banknotun ilk doğduğu halidir. . İlk başlarda çoğunluğu yahudi olan (Yahudilerin niçin bu alanda uzman oldukları ayrı bir yazı konusu) bu sarraflar, sakladıkları altınlardan, değerli madenlerden saklama parası alıyordu, ancak zaman içinde gördüler ki altını teslim eden bir daha gelip almıyor. Çünkü verdikleri sertifikalar para gibi piyasada iş görüyor. Sertifikaların karşılığı, yani güven tam olunca altın yerine kağıt dönmeye başlıyor. Daha sonra sarraflar, rekabet koşulları altında gelen altınlara faiz ödemeye başlıyorlar. Özel bankacılık bu şekilde başlıyor.
Bu işteki karlılığı gören hükümetler, merkez bankaları kurmaya karar veriyorlar ve altın yerine altın karşılığı olan banknotlar ile ödeme yapıyorlar. Uluslararası Ticarete olumlu bir yön verebilmek için 2. Dünya savaşı sonlarında 1944 yılının Temmuz'unda Bretton Woods'da (ABD) BM öncülüğünde yapılan bir toplantıyla Dünya'da Amerikan Doları rezerv para olarak kabul ediliyor. Her Amerikan dolarına bir altın karşılığı belirleniyor. 1946'da IMF'nin de kurulması ile bu anlaşma yürürlüğe giriyor.
Taa ki 1971 yılına kadar Amerikan Doları altın karşılığına sahip oluyor ancak Vietnam savaşının ağır maliyetleri ve ABD'nin aşırı harcamaları sonucu dolar dünyada değer kaybediyor ve 1946'da yürürlüğe giren sistem çöküyor. ABD tek taraflı olarak doların altın karşılığını iptal ediyor.
Tekrar sanayi devrimi sonrasına dönecek olursak niçin Yahudilerin ve Protestanların finans sektöründe başarılı olduğu sorunun cevabına bakalım.
İslamda faiz haram. Katolikler'de de aşırı zenginlik hoş karşılanmaz. Ancak yahudilikteki çalışma ve üretme öğretisinden esinlenen protestanlıkta faiz kazancı oldukça meşru görülmekte. Bu yüzden dolayı bankacılıkta ve borsacılıkta Protestan ülkelerin ileri olduğunu görebiliriz. Wall Street'in kurucusu olan Hollandalılar bugün kurdukları borsalar sayesinde Afrika'nın, Türkiye'nin çiçeğini tekrar aynı ülkelere satıyorlar. Londra ve Newyork dünyada dönen likiditenin büyük bir çoğunluğuna ev sahipliği yapıyor.
Sosyalist öğretiye göre, bankacılık özel olmamalı. Tamamen devletin kontrolünde olup krediler merkezi planlamanın uygun göreceği kişilere ve projelere göre dağıtılmalı. Aksi halde bankalar piyasaya kredilendirme yolu ile likidide sağlar ve fiyatlar genel düzeyinin yukarı çıkmasına, gelir dağılımının bozulmasına ücretli kesimin fakirlemesine sebep olur. Bir nevi kalpazanlık olarak görülür.
Neo Liberal bakış açısına göre ise, bankacılık toplam global tasarrufları bir araya getirir ve yatırımların finansmanını sağlar, aksi halde kimse iş kuramaz yatırım yapamaz. Gelişmekte olan ülkelerin kalkınması için para hareketlerinin serbest olması istenir.
Konu tarışmaya açıktır. Sizce bankalar kalpazanlık mı yapmakta yoksa başı boş halde olan tasarrufların optimum dağılmasına yardımcı mı olmakta?
Bu işteki karlılığı gören hükümetler, merkez bankaları kurmaya karar veriyorlar ve altın yerine altın karşılığı olan banknotlar ile ödeme yapıyorlar. Uluslararası Ticarete olumlu bir yön verebilmek için 2. Dünya savaşı sonlarında 1944 yılının Temmuz'unda Bretton Woods'da (ABD) BM öncülüğünde yapılan bir toplantıyla Dünya'da Amerikan Doları rezerv para olarak kabul ediliyor. Her Amerikan dolarına bir altın karşılığı belirleniyor. 1946'da IMF'nin de kurulması ile bu anlaşma yürürlüğe giriyor.
Taa ki 1971 yılına kadar Amerikan Doları altın karşılığına sahip oluyor ancak Vietnam savaşının ağır maliyetleri ve ABD'nin aşırı harcamaları sonucu dolar dünyada değer kaybediyor ve 1946'da yürürlüğe giren sistem çöküyor. ABD tek taraflı olarak doların altın karşılığını iptal ediyor.
Tekrar sanayi devrimi sonrasına dönecek olursak niçin Yahudilerin ve Protestanların finans sektöründe başarılı olduğu sorunun cevabına bakalım.
İslamda faiz haram. Katolikler'de de aşırı zenginlik hoş karşılanmaz. Ancak yahudilikteki çalışma ve üretme öğretisinden esinlenen protestanlıkta faiz kazancı oldukça meşru görülmekte. Bu yüzden dolayı bankacılıkta ve borsacılıkta Protestan ülkelerin ileri olduğunu görebiliriz. Wall Street'in kurucusu olan Hollandalılar bugün kurdukları borsalar sayesinde Afrika'nın, Türkiye'nin çiçeğini tekrar aynı ülkelere satıyorlar. Londra ve Newyork dünyada dönen likiditenin büyük bir çoğunluğuna ev sahipliği yapıyor.
Sosyalist öğretiye göre, bankacılık özel olmamalı. Tamamen devletin kontrolünde olup krediler merkezi planlamanın uygun göreceği kişilere ve projelere göre dağıtılmalı. Aksi halde bankalar piyasaya kredilendirme yolu ile likidide sağlar ve fiyatlar genel düzeyinin yukarı çıkmasına, gelir dağılımının bozulmasına ücretli kesimin fakirlemesine sebep olur. Bir nevi kalpazanlık olarak görülür.
Neo Liberal bakış açısına göre ise, bankacılık toplam global tasarrufları bir araya getirir ve yatırımların finansmanını sağlar, aksi halde kimse iş kuramaz yatırım yapamaz. Gelişmekte olan ülkelerin kalkınması için para hareketlerinin serbest olması istenir.
Konu tarışmaya açıktır. Sizce bankalar kalpazanlık mı yapmakta yoksa başı boş halde olan tasarrufların optimum dağılmasına yardımcı mı olmakta?